Hakkari’nin Sessiz Çığlığı: Artık Yeter!

 

 

Refah ve konforlu yaşamdan uzak;   emek, iş gücü ve artı değer denkleminde  yalnız bırakılmış; ağır yaşam koşullarının altında ezilmeye mahkum edilmiş şehirdir Hakkari.

Zenginleşen toplumların esbab-ı mucibesi , gelişen sanayi ile birlikte  fabrikasyon ürünlerine duyulan iş gücü ihtiyacının yerel halktan temin edilmesi ile baş gösterir. Zira artı değerin sürekliliği;  iş gücünün dirliği ve konforuyla mümkündür.

Engebeli arazisi ve çetin coğrafi koşulların etkisi ile sadece modern şehirleşmeye ayak uyduramamakla kalmamış aynı zamanda gerekli ekonomik yatırımlar ve iş istihdamı noksan bırakalmıştır.

 

1-

Hakkari bugün ağır bir yükün altında ezilmektedir. Çünkü  asgari ücreti açlık sınırının altında olan ülkede 15-20 bin lirayı bulan  kira fiyatları adeta asgari ücretle yarışır hâle gelmiştir bu küçük şehirde.

Yani metropol şehirlerde yaşayanlar ile  aynı kiraları ödüyoruz desek yeridir.

 

İstanbul , Ankara , Bursa, İzmir , Kocaeli gibi endüstriyel  gelişim gösteren kentlerde yüksek kiralar,  sahip oldukları iş imkanları ile anlaşılır ve kabul edilebilir bir nebze . Alternatif iş olanaklarının çokluğu ile kısmen karşılanabilirlik gösterebilir.

Peki ya Hakkari gibi ortak bir yaşam alanını oluşturan küçük, komün sistemli şehirlerde bu fiyat artışları ne kadar kabul edilebilir?

 

Günlük 12 ile 15 saat arası ter döken çocukların sadece kira için çalıştıklarını biliyor olmak mı daha vahim bir durum ?

Bu alışılagelmişliğe sessiz kalmak mı?

Gıda masrafları , eğitim masrafları , yakıt ve giyecek masrafları derken ; bir ebeveynin çocuklarına geleceğe dair umut aşılaması ne kadar da uzak görünüyor bizlere değil mi?

 

Çalışma imkanı yok denecek kadar azdır Hakkari'de. Gençler çoğu zaman iş bulamazken buldukları işte sigortasız , karın tokluğuna, ev kirası için çalışmak zorunda kalmaları trajediden öteye geçmemektedir.

İş yok, fabrika yok, endüstri yok , alternatif yok!

Şairin dediği gibi : insanca yaşamak tadı kaldı damağımızda!!*

Bırakın konforlu bir yaşamı,  ne kadar da uzak duruyor bizlere insanca yaşamak !

Gel gelelim ev sahiplerine !

Sırtımızda kambur gibi duran yüksek kira gerçeğini görmezden geliyor,  Büyükşehir kiralarını Hakkari’de talep etmekten geri durmuyorlar. İş yokken, halkın geçim derdi bu kadar ağırken, kira fiyatlarını büyükşehir seviyesinde belirlemek hangi vicdanın yüküdür ? İnsanların ev hakkını gasp edip, onları ya göçe ya da sefaletin içine mahkûm etmek hangi insanlığa yakışır ? hangi toplum ahlakına hizmettir ?

Geçim sıkıntısı aileleri parçalıyor. İnsanlar çareyi tefecilerin , banka kredilerinin kapısında buluyor. Borç borcu kovalıyor, faiz halkın sırtını daha da eziyor. Çaresiz kalan nice insanlar, bu çıkmazdan kurtulamayınca intiharı bir kaçış  yol görmekten geri  durmuyor . Son nefesin ardında bıraktığı intihar vakaları, bu düzenin halkı nasıl yuttuğunun en acı göstergesidir.  Bir annenin  güç bela büyüttüğü çocuğu eğitim hayatını aksatmaya başladığında  bu çarpık düzenin  kurbanı olmuştur çoktan.

2-

20. Yüzyılın yarısında hızla artan hizmet sektörü,  kurumsal örgütlenme ile kurum içi ve kurumlar arası bürokraside yeni iş modelleri , yeni iş tanımları ve özel sektörde istihdam olanakları fırsat olarak görünse de beraberinde elbette kendi kusurunu doğuracaktır..

Kusurun adı her ne kadar "Liyakat" olsa da halk dilinde karşılığı " referans" ve " torpil " olmaktan öteye geçmemektedir..

"Bu kusur benim değil .

Bu kusur senin değil.

Bu kusur bizim de değil..

Kimin ulan bu kanlı gömlek?

Kimin için dönüyor bu değirmen ?** " diye devam ediyor ya şair , çürümeye yüz tutmuş hangi toplumdan bahsediyor sizce?

Masa başında dirsek çürüten gençlerimizin eğitimle, çabayla, azimle başarıya ulaşacak

kabiliyetleri vardır elbet . Bu da umutlarını diri tutmalarındandır şüphesiz . Lakin önümüzde dağ gibi duran kusurlarımızı; çoktan çürümüş, lağım çukuru gibi kokmaya başlamış " Liyakatsizliği" görmüyor olmamız ya da görmemek için sarf ettiğimiz çaba  bizim gerçek "Kusurumuz" değil midir ?

Başarının, alın terinin ve emeğin hiçbir anlam ifade etmediği yerdeyiz. .

Çarelerin tükendiği, çaresizliğin yarattığı minnet deryasının bizi boğmaya başladığı yerde..

Kolektif şuur ve ortak bir sosyal ahlak ilkesine sahip olmayan toplumlar çürümeye, her türlü haksızlığa ve adaletsizliğin kurbanı olmaya , hatta yok olmaya mahkum olacaktır .

Budur bizim toplumsal gerçeğimiz..

Ama en acısı ne biliyor musunuz?

Tüm bu yaşananlara, sökülen yüreklere, kaybolan gençlere, annelerin gözyaşına rağmen bu tablo “normalmiş” gibi görülüyor. Hakkari halkının çığlığı kulaklara çarpmadan kayboluyor. Bu sessizlik, halkın yalnız bırakılmasının en açık kanıtıdır.

Oysa Hakkari halkı onurludur, cefakârdır, dirençlidir. Bu topraklarda yaşayan insanlar yıllardır yoksulluğa, baskıya, adaletsizliğe rağmen ayakta kalmayı bilmiştir. Ama artık sabır da bir tükenmiştir! Çünkü evine ekmek götüremeyen bir babanın, çocuğunun besin çantasını dolduramayan   bir annenin, işsiz kalan bir gencin, borçtan intihar eden bir komşunun acısı sabırla taşınacak bir yük değildir.

Bugün Hakkari’nin çığlığı duyulmalıdır.

Bugün bu halkın sesi yükselmelidir.

Toplumsal gerçeklerimizle yüzleştiysek eğer elimizi taşın altına koymanın da zamanı gelmiş demektir. Gerek bölge bürokratlarımız , yerel idari yönetici ve siyasetçilerimiz , Gerek iş verenlerimiz gerek toplumun ileri gelenleri;  gençlerimize ve ihtiyaç sahiplerine kolaylıklar sağlamalı, iş ve istihdam alanlarında daha adil ve daha güzel bir toplum inşa edebilmek için gençlerle beraber millet olmanın bilinciyle hareket edebilmelidir.

Taşına toprağına sahip çıkmalı; değerlerimize , birliğimize sahip çıkmalı; birbimize ses vermeliyiz .

Çünkü bizler sustukça yarınlarımızın ışığı  sönecektir.

Bizler sustukça göçler hızlanacak, umutlarımız  tükenecektir.

Biz sustukça bu kirli ve çarpık düzen bizi yok etmeye devam edecektir.

Hep birlikte, hep bir ağızdan  "Artık yeter " diyoruz!

Hakkari halkı yalnız değildir ve yalnız da kalmayacaktır.  Bu memlekette adalet, eşitlik ve insanca yaşam bir lütuf değil, haktır. Ve bu hakkı almak için susmayacağız!

Ali Erik şiirinden alıntı.

58f1cc72-d3dd-49cd-a43d-702218522560.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumlarınız editör onayından geçtikten sonra yayınlanacaktır. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Yapılan yorumlardan yazarları sorumludur. Kurumumuz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
5 Yorum