Çok şeyimizi kaybettik.
Kopan akrabalık bağlarımız…
Evlerin kapısı kapanmazdı güven vardı çünkü. Yazın sıcağında kapının önünden geçen Ayşe teyze bir bardak soğuk su içmek için açık olan ama edepten tıkladığı kapıdan geri döndürülmezdi. Ismarlanırdı ocağın üstünde tüten çorbadan. İçmeden kalkmazdı ve huzur ile pişen çorba eşliğinde kırılırdı iki kelimenin beli. Haber verilmeden ocağa konulurdu çay suyu yemekten sonra. İçilirdi yürekleri ısıtan sıcacık çay saf sohbet eşliğinde. Sohbet saatleri bulurdu. Bir bakardı geçmişti 3-5 saat. ‘’Eyvah! Evde …………. işim vardı.’’ diyerek o telaşla çıkardı Fatma teyzenin evinden.
Anadolu’nun bağrından çıkan samimi sohbet vardı, işleri unutturan.
Anadolu’nun bağrından çıkan güven vardı, komşular arasındaki aile sıcaklığını hissettiren.
…
Bollukta geçim derdi…
Yoktu eskiden evinde sıcak bir tas çorbası olmayan, bu durum ayıp görünürdü çünkü kendisi tokken komşusu aç kalamaz ahlakı vardı Anadolu insanında. Bu şiar ile hareket edildiği için hissettirilmezdi yokluktaki o mutfakta boş ocak. Geldi mi yemek öğünü hemen doldururdu komşular tası buram buram kokan yemek ile ve bir tas ile değiştirilirdi bin dua.
Yoktu ama vardı aslında. Yokluktan var olan o çorbanın vermiş olduğu sıcaklık vardı. Sıcak bir tebessüm karşılığında ‘’Allah razı olsun, mutfağında ocağın sönmesin’’ duası vardı. İşte bunlardı bizlere yokluğu hissettirmeyen, bunlardı bizi birbirimize bağlayan.
…
Alilerin canına kıymadığı, Fatmaların evi terk etmediği, Ayşelerin ‘’Sevgi, sevgi’’ diye haykırmadığı zamanlar vardı. Büyümelerimiz vardı hayallerimizden yavaş ama emin bir şekilde ilerleyen. Öfkelerle dolmayan küçücük hayallerimizdi bize umut aşılayan. Kitap taşımanın cesaret verdiği zamanlarımız vardı.
…
İki montumuz varsa birini verdiğimiz zamanlardan, dolabımızdaki fazla ve her renkten kıyafetleri görünce sokakta soğuktan donan çocuklardan utanmayacak zamana geldik.
Paylaşılan bir lokmadan, her gün farklı yemeklerden şikayet edip çocuklarına kuru bir simit götürmek için elleri nasır tutmuş babadan utanmayacak zamana geldik.
…
En iyi savunmanın sevgi olduğu zamanları,
En büyük bolluğun komşuyla paylaşılan bir tas yemek olduğu zamanları,
En büyük samimiyetin çıkarsız bir hal hatır sorulduğu zamanlar olduğunu,
En büyük ahlakın büyüklerimiz gelince saygıdan doğrulduğumuz zamanlar olduğunu unuttuk.
Eski günleri tekrar yaşayamayacağımızı bilmenin acı gerçekliği var hepimizde.
Çok şeyimizi kaybettik çok.
Eskiler mi güzeldi yoksa eskiden mi güzeldi?