Uzaylılara inanan Harvard'lı asi fizikçi

Uzaylılara inanan Harvard'lı asi fizikçi

Tartışma yaratan Profesör Avi Loeb, yeni kitabında bilgimiz cehalet okyanusunda sadece bir ada, daha keşfedilecek çok şey var diyor. James Wilkes, Loeb'le konuştu

Avi Loeb, diğer insanların onun başına buyruk olduğunu düşünmesini umursamıyor. Durumu şöyle açıklıyor: Çocukken okulda bir gün sınıfa girdiğinde diğer çocukları sıraları üzerinde zıplarken görmüş ve durup onları izlemeye başlamış. Öğretmen geldiğindeyse, bakın Avi'ye ne kadar uslu davranıyor, demiş. Kendisi yakın zamanda bana "Aslında o kadar da uslu değildim" dedi.

Etrafta zıplayıp durmanın anlamlı olup olmadığını merak ediyordum. Herkesin yaptığını yapmıyorum çünkü kendi kararlarımı kendim almak istiyorum.

O zamandan bu yana geçen 50 küsur yılda değişen pek bir şey olmadı. İlk kez 19 Ekim 2017'de Hawaii'de yer alan Haleakala Gözlemevi'ndeki Pan-STARRS teleskobuyla tespit edilen tanımlanamayan yıldızlararası gezgin Oumuamua, güneş sistemimize girdiğinden beri, başına buyruk tabiri İsrail kökenli Amerikalı teorik fizikçiyi tanımlamak için sıkça kullanıldı.

Harvard Üniversitesi'nde Frank B. Baird Jr. Bilim Profesörü Loeb, bir sonraki yıl cismin gelişmiş Dünya dışı bir medeniyet tarafından inşa edilmiş ipince bir Güneş yelkeni olabileceğini öne sürdüğü bir makale yayımlamasının ardından dünya gündemine oturmuştu. Bu, onu Oumuamua'yı doğal kökeni olan bir cisim olarak nitelendirmeyi tercih eden bilimsel geleneğin net olarak dışında konumlandıran bir görüştü. Üç yılı aşkın bir süre sonra, Extraterrestrial: The First Sign of Intelligent Life Beyond Earth (Dünya Dışı: Dünya'nın Ötesinde Akıllı Yaşamın İlk İşareti) adlı kitabı 26 Ocak'ta yayımlanan Loeb, yaygın görüşe aldırmıyor.

İsrail'de bir çiftlikte büyüyen Loeb,  her zaman bilim adamı olmayı düşlememiş ilk başlarda felsefeye ilgi duymuş. Öte yandan, iki disiplin arasındaki yakın ilintiyi rahatlıkla görüyor.

Tabii ki dikkatinizi pek kimsenin bilmediği niş bir şeye yoğunlaştırarak fevkalade bir bilim insanı ve dünya çapında bir uzman olup yeni şeyler keşfedebilirsiniz. Fakat fizikte bazen kavramsal sorunlar ortaya çıkar ve bunlarla uğraşmak için daha geniş bir bakış açısına ihtiyacınız olur.

Loeb, bilimdeki büyük keşiflerin bu "geniş bakış açısına" sahip kişiler tarafından yapıldığını düşünüyor. "Alternatif açıklamalar" sunan pragmatik bir yaklaşım öneriyor ve Albert Einstein'ın genel görelilik teorisini, örneğin Karl Marx dahil büyük filozofları okuduktan sonra bulduğuna dikkat çekiyor.
nasa.jpg

Tanımlanamayan yıldızlararası ziyaretçi Oumuamua, ilk defa Hawaii'deki bir gözlemevi tarafından tespit edilmişti (NASA)


Tüm bunlar taşları yerine oturtup, bizi resmi olarak 1I/2017 U1 şeklinde tanımlanan, daha çok Hawaii dilinde "izci" anlamına gelen Oumuamua adıyla bilinen cisme getiriyor.

Uzmanlar cismi teleskoplardan kaybolmadan önce sadece 34 gün inceleme şansı bulmuştu. Dolayısıyla topladıkları bilgi sınırlı. Oumuamua'nın nereden geldiği ya da kimyasal bileşimine dair çok az şey biliniyor. Tahminlere göre cisim yaklaşık 800 metre uzunluğunda, dairesel ya da puroya benzer bir şekle sahip ve uzunluğu genişliğinin 10 katı. Güneş Sistemi'nin dışına doğru giderken, Pegasus takımyıldızı yönünde ilerleyecek.

Oumuamua'nın tam olarak ne olduğuna ilişkin tartışma, cisim saniyede 87 kilometreden daha yüksek hızla ilerlerken ilk tespit edildiği andan beri hararetle sürüyor.

Loeb bilim camiasını üç gruba ayırıyor. "Gerçekten bilim yapmayan kişilerin oluşturduğu bir grup var" diyen Loeb, şöyle devam ediyor:

Bu kişiler bloglar, gazete yazıları ya da popüler kitaplar yazıyor. Söyledikleriyle pek ilgilenmiyorum çünkü meslekleriyle uğraşan bilim insanları değiller.

Bir de ‘Detaylarla ilgilenmiyorum, aynı tas aynı hamam' diyen, ana akım camianın çoğunluğunun bulunduğu bir grup var. Bu, onları konfor alanlarında tutsa bile konunun anomalileriyle ilgilenmiyorlar.

Bir de meselenin detaylarına gerçekten dikkat edenler var ve bu detaylar çok sıradışı detaylar.

Güneş Sistemi'ni dolduran çok sayıdaki kuyrukluyıldız ve göktaşıyla kıyaslandığında, Oumuamua net şekilde müstesna bir cisim. "Kuyruğu yoktu" diyen Loeb, şöyle devam ediyor:

Fakat oradaydı işte, bir çeşit kuvvet tarafından Güneş'ten uzağa itilmişti. Bu kuvveti neyin sağladığı tam olarak belli değildi ve uç bir geometrisi vardı. Cismin büyük ihtimalle düz olması da dahil ortaya çıkan birkaç anomali sözkonusu ve bunu doğal bir kaynaktan geldiği şeklinde izah etmeye çalışıyorlar.

Ana akımda yer alan bilim insanları, bunu yapmak için Loeb'in tuhaf olarak nitelendirdiği teoriler ortaya attı. Örneğin, bazıları saf hidrojen içerdiği için cismin kuyruğunu göremediğimizi, dolayısıyla aslında kuyruğun var olduğunu fakat şeffaf olduğundan gözle görülmediğini öne sürdü. Ancak hidrojen buzdağı hareket halindeyken hızlıca buharlaşacağı ve bu yolculuğa dayanamayacağı için Loeb bu teorinin sorunlu olduğunu düşündü.  
877c8a3a-7f5d-4635-b3f4-a513c3b7df69.jpg

Oumuamua, Güneş Sistemi'nin dışına doğru giderken, Pegasus takımyıldızı yönünde ilerleyecek (The Independent)

 
"Bir de cismin, Güneş ışığını yansıtan ve sonra da itilen bir toz bulutu olabileceği iddiası var" diyen Loeb, sözlerini şöyle sürdürdü:

Aynı şekilde, buna da dayanamaz çünkü bu durumda cismin yoğunluğunun havadan 100 kat daha az olması, yani tüy gibi yumuşacık olması gerekir.

Loeb, Oumuamua'yı harekete geçirmiş olabileceğini varsaydığı teknolojiyle çarpıcı benzerlikler taşıyan bir teknolojiyi kullanarak, 4,37 ışık yılı uzaklıktaki Alpha Centauri'ye bir uzay aracı göndermek gibi -içinde bir Güneş yelkeninin de yer aldığı- iddialı bir projesi bulunan Breakthrough Starshot'ın danışma kurulu başkanlığını da yapıyor.
ezgif-2-3cd24484da72.jpg

Bazıları kuyruğun saf hidrojenden oluştuğu için görülemediğini öne sürdü (ESO/K Meech vd.)


Sözkonusu bariz paralellikler sorulduğunda Loeb şu yanıtı veriyor:

Hayal gücüm deneyimimle sınırlı. Güneş yelkeni teknolojisinin geliştirilmesinde yer almam düşünme biçimimi şekillendiriyor ve böyle bir şeyi hayal edebilmemi sağlıyor. Dolayısıyla bunu inkar etmeyeceğim fakat bu aynı zamanda diğer medeniyetler tarafından çok sıkça kullanılan bir teknoloji de olabilir.

Loeb'in post-doktora öğrencisi Shmuel Bialy'le birlikte yazdığı ve 2018'de yayımlanan radikal makalesi ortalığı karıştırmıştı.

Başlangıçta bunun bir teknede bulacağınız bir yelken gibi olabileceğini öne sürmüştük. Ancak bu, rüzgar ya da hava moleküllerini yansıtarak ileri gitmek yerine ışığı, güneş ışığını yansıtıyor ve adına da ışık yelkeni deniyor. Şu anda bu teknolojiyi uzay keşfinde kullanılması için geliştiriyoruz. Dolayısıyla başka medeniyetler bizden daha gelişmişse, bu teknoloji oralarda var olabilir.

Loeb'e göre en önemli husus şu: Eğer cismin doğal bir kaynaktan geldiğini düşünen herkes daha önceden görmediğimiz anomaliler üzerine kafa yoruyorsa, neden cisim yapay bir kaynaktan geliyor olmasın? Loeb, "Aslında bu, Oumuamua'nın tüm özelliklerini daha iyi açıklıyor gibi görünüyor" diyor.
7fd703f7-7673-434e-83ed-48c95932dc20.jpg

Loeb, Alpha Centauri'ye uzay aracı göndermeyi hedefleyen iddialı bir projenin danışma kurulunda yer alıyor (NASA / Colorado Üniversitesi)


Özünde Loeb'in teorisine göre Oumuamua çok ince -muhtemelen yalnızca bir milimetre genişliğinde- ve bu onun yansıyan Güneş ışığı sayesinde hareket edebilmesini sağlıyor. Teorisini desteklemek için ayrı, daha az gizemli bir örnek veriyor:

Sadece birkaç ay önce, Eylül 2020'de, başka bir cismin daha olduğu ortaya çıktı. Bu cisim Güneş'e doğru ilerliyordu. Bunun da parlayan kuyruğu yoktu ve Güneş ışığının yansımasıyla Güneş'ten aldığı ek itiş kuvvetine sahipti.

Bu olayda bilim insanları cismin 1966'da Surveyor 2 görevinde Ay'a fırlatılan Centaur üst kademe roket iticisi olduğu sonucuna varmıştı.

Loeb şöyle açıklıyor:

Güneş ışığının yansımasının cismi harekete geçirmesini sağlayan şey ince ve çukur bir yüzeydi çünkü ağırlığına göre büyük alana sahipti. Bu cismi kendimiz yaptığımızı, yapay olduğunu biliyoruz ama Oumuamua'yı kim yaptı bilmiyoruz. Bizatihi bir Güneş yelkeni olmayabilir; tasarımı gereği parçalanmış bir uzay aracının yüzey katmanı ya da başka bir işe yarayan bir ekipman olabilir.

Loeb, kesin yanıtlar vermediğini vurgulamaya istekli:

Tam olarak emin değilim çünkü yeterince kanıt toplayamadık fakat bunun üzerinde düşünmemiz gereken çok ciddi bir olasılık olduğunu söylüyorum.

İki yıldan daha az bir süre sonra, Ukrayna'daki amatör gökbilimci Gennadiy Borisov başka bir yıldızlararası ziyaretçiyi keşfetti ve ardından buna kendisi onuruna 2I/Borisov adı verildi. Loeb için Borisov, kendisinden önceki gökcisminin açıkça ne kadar net şekilde sıradışı olduğunun altını çiziyor.
a097629b-6526-4b90-83da-8165b9569498.jpg

Dünya'yı çevreleyen uzay çöpü (Avrupa Uzay Ajansı)


"Borisov, olağandışı bir özelliği bulunmayan, bilindik bir kuyrukluyıldız gibi görünüyordu" diyen Loeb, "Ve bana ‘Bu, seni Oumuamua'nın da doğal olduğuna ikna ediyor mu?' diye sordular. Ben de bir plastik şişe bulursanız ve sonrasında da bir sürü taş bulursanız, bu plastik şişenin bir taş olduğu anlamına gelmez dedim" diyor.

Loeb, makalesi yayımlandıktan sonra küçümsendi ve hatta çoğu meslektaşının düşmanca tavrıyla karşılaştı. Birçok kişinin fikrini eleştirdiğini fakat Oumuamua'nın anomalilerini açıklamak için net alternatifler ortaya koymadığını söyledi. Loeb özellikle Belfast Queen's Üniversitesi'ndeki Astrofizik Araştırmaları Merkezi'nden Michele T Bannister ve Max Planck Enstitüsü'nden Asmita Bhandare'nin de aralarında bulunduğu kişilerin kaleme aldığı ve Uluslararası Uzay Bilimi Enstitüsü'nün (ISSI) yayımladığı bir makaleden alıntı yaptı. Makalede "her durumda gözlemlerin, Oumuamua'nın tamamıyla doğal bir kökeni olduğu düşüncesiyle tutarlı" olduğu vurgulanıyordu.
ezgif-2-002469c20932.jpg

Bilim insanları, 2020'de keşfedilen nesnenin aslında 1966'da Surveyor 2 görevinde Ay'a fırlatılan Centaur üst kademe roket iticisi olduğu sonucuna varmıştı (NASA)


Hatta Sheffield Üniversitesi'nde Teorik Astrofizik Profesörü Simon Goodwin, The Conversation'daki yazısında Loeb "haklı ya da haksız olabilir ve bu fikri kanıtlamanın veya çürütmenin bir yolu yok. Ancak bilhassa deneyimli bilim insanlarından gelen bu tür iddialar, bilim camiasında birçok neden ötürü iyi karşılanmıyor" ifadelerine yer vermişti.

Loeb bu yaklaşım üzerine düşündü ve Oumuamua'yla ilgili bir semineri hatırladı. Seminer bittiğinde ve odadan çıktığında, meslektaşlarından biri Loeb'e dönüp "Bu cisim çok garip, keşke hiç var olmasaydı" demişti.

Loeb bu şüpheciliğin insanlığın kendine bakış açısıyla da ilgili olduğunu savunuyor.

Akıllı yaşam, dünya dışı akıllı yaşam ve medeniyetler konularında, egolarımızı pohpohladığı için eşsiz ve özel olduğumuza inanmayı tercih ediyoruz.

Rama'yla Buluşma romanıyla (Britanyalı yazar Arthur C. Clarke'ın 1973'te yayımlanan bilimkurgu eseri -ed.n.) Oumuamua'ya ilişkin açıklaması arasındaki yüzeysel benzerliklere rağmen bilimkurgu hayranı olmayan Loeb, şunları ekledi:

Bilimkurgu edebiyatı ve tanımlanamayan uçan cisimler bilim insanları tarafından bilimsel görülmez. Tartışmalarının seviyesini düşürebileceğinden endişelenirler.

Gelgelelim Loeb bilim insanlarının, meslektaşlarının itirazlarına aldırmadan olgulara bağlı kalmasının, sınanmış ve denenmiş yöntemleri uygulamasının önemini vurguluyor. Loeb Dünya dışı medeniyetleri araştırma konusunda belirli iki yaklaşımın altını çiziyor. İlk olarak telefon konuşmasına benzer şekilde radyo dalgalarını arayabilirsiniz. Fakat bunun için konuşmayı yaptığınız sırada muhatabın hayatta olması gerekli. İkinci olarak da posta kutusuna bir mektup gelmesi beklenebilir.
19ac6982-ed7f-4f3d-9ac0-39d35c38f3b4.jpg

Loeb için Borisov, kendisinden önceki gökcisminin ne kadar sıradışı olduğuna dikkat çekiyor (Nasa, Avrupa Uzay Ajansı, ve D Jewitt / UCLA)


"Eğer teslimat uzun sürerse öteki taraftaki kişi artık hayatta olmayabilir" diyen Loeb, şöyle devam ediyor:

Ve bu da size uzak geçmişte var olmuş kültürlere dair ipuçları bulmanız için daha iyi perspektif sağlar.

Böyle bir yaklaşımı uzay arkeolojisi olarak tanımlayan Loeb, şunları ekliyor:

Maya kültürüyle telefon konuşması yapamayız çünkü artık burada değiller fakat onların kalıntılarını bulabiliriz ve Oumuamua gibi Güneş Sistemi'ne çok uzaktan gelen nesneleri bulmak uzayda arkeoloji yapmak gibi.

Loeb, Oumuamua'nın Dünya dışı bir medeniyete dair bugüne dek keşfedilen en ikna edici kanıtı temsil ettiğinden şüphe duymuyor.

Oumuamua haricinde, elimizde olağandışı görünen ama bundan daha güçlü kanıt niteliği taşımayan ve büyük ihtimalle çevresel olan radyo dalgaları vardı. Bu kadar umut verici görünen başka bir vaka yok.

Nihayetinde Oumuamua, insanlığın evrene dair anlayışını kökten değiştirecek –Loeb'in asıl amacı da bu- nitelikteki bir keşfin cezbeden olasılığı.
ezgif-2-a716e02f8aa5.jpg

Loeb'in kitabı Dünya Dışı: Dünya'nın Ötesinde Akıllı Yaşamın İlk İşareti ocakta yayımlanmıştı

Loeb, "Bilim, kendimizi bilim insanları olarak kutsallaştırmak ve akıllı olduğumuzu göstermekle ilgili değil" diyor ve ekliyor:

Bilim daha çok doğayla ilgili yeni şeyler bulmak, bir şeyleri çözüme kavuşturmak ve doğanın işleyişiyle ilgili bilgi edinmekle ilgili. Bilgimiz cehalet okyanusunda sadece bir ada; daha keşfedilecek çok şey var ve ben bu uğraştan zevk alıyorum.

Dünya Dışı: Dünya'nın Ötesinde Akıllı Yaşamın İlk İşareti, Houghton Mifflin Harcourt tarafından yayımlandı

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Yasin Sofuoğlu

© The Independent

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumlarınız editör onayından geçtikten sonra yayınlanacaktır. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Yapılan yorumlardan yazarları sorumludur. Kurumumuz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.