HAKKARİ OBJEKTİF HABER
İHD Hakkari Şubesi, cezaevlerindeki 604’ü ağır olmak üzere bin 605 hasta mahpusun serbest bırakılması talebiyle bir günlük nöbet başlattı.
“Yaşamı Savunuyoruz, Hasta Mahpuslara Özgürlük İstiyoruz” şiarıyla sabah saat 10;00’da başlatılan nöbetin akşam saat 21;00’da son bulacak. i.
İHD şube binasında başlatılan “Yaşamı Savunuyoruz” nöbetine ilişkin açıklama yapan İHD Hakkari şube sekreteri Av. Azat Özer, Türkiye hapishanelerindeki mahpusların yaşadığı sağlık sorunlarına dikkat çekti.
Mahpusları, insan olmaktan kaynaklanan hakları bulunduğuna dikkat çeken Özer, uygulamadaki keyfiyet, etik olmayan yaklaşımlar ve bürokratik engellerle dair sorunlar yaşandığını söyledi.
Hapishanelerde; otoriteyi ve kuralları dayatan, yaşama hakkını ve özgürlükleri değil, güvenliği ön planda tutan bir anlayışın hakim olduğunu savunan Özer, "Sadece 2021 yılı Aralık ayında ulaşabildiğimiz verilere göre 6 mahpus hapishanelerde, 1 mahpus ise hastalığı ileri bir aşamaya geldikten sonra hakkında verilen tahliye kararı akabinde yaşamını yitirmiştir. Yaşamını yitiren mahpuslardan Halil Güneş, Abdurrezzak Şuyur ve Bangin Muhammed derneğimiz tarafından oluşturulan ve 604’ü ağır olmak üzere 1605 kişinin bulunduğu hasta mahpus listemizde bulunmaktaydılar. Yaşamını yitiren her üç hasta mahpusun da hastalıkları nedeniyle infazlarının ertelenmesi ve tedavilerinin hapishane dışında yapılması için ilgili mercilerle defalarca resmi yazışma ve görüşmeler yapılmasına, milletvekilleri tarafından soru önergeleri verilmesine rağmen yetkililer tarafından gerekli adımlar atılmamış ve göz göre göre bu ölümler yaşanmıştır. Şu an Türkiye hapishanelerinde tutulan ve sağlık durumları kritik seviyede bulunan Mehmet Emin Özkan, Aysel Tuğluk, Sıddık Güler, Fatma Özbay, Ahmet Çakal, Ali Osman Köse ve Yusuf Özmen gibi hapishanelerde yaşamını devam ettiremeyecek durumda olan bütün ağır hasta mahpusların infazlarının ertelenerek tedavilerinin hapishane dışında yapılması gerektiğini bir kez daha talep ediyoruz” dedi.
İnfaz yasasının hasta tutuklulara çeşitli haklar tanıdığına dikkat çeken Özer, "İlgili kanun maddesinin kaldırılarak yerine mahpusların sağlık hakkını önceleyen bir düzenleme yapılması gerekmektedir. Ayrıca, sağlık kurullarınca düzenlenen raporların Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından onaylanmayıp Adli Tıp Kurum tarafından yeniden rapor düzenlenmesi de var olan sıkıntıları daha da artırmaktadır. Aslında bu konudaki önemli bir sorun da mevcut kurumsal yapısı ve siyasi iktidara bağlılığı nedeniyle tarafsız davranamayan, bu nedenle de verdiği kararlarda, bilimsel ve objektif kriterlere uygun değerlendirmeler yapmayan Adli Tıp Kurumu’nun halen resmi bilirkişi konumunu sürdürüyor olmasıdır. Dolayısıyla bağımsız konumda olmadığı açıkça ortada olan Adli Tıp Kurumu’nun resmi bilirkişilik uygulamasına son verilmediği sürece sorunlar devam edecektir. Birleşmiş Milletler resmi belgesi olan ve üye ülkelerce de kabul edilen İstanbul Protokolünde “tutuklu ve hükümlü konumda da olsa her hastanın kendi doktorunu seçme ve raporlarının bağımsız bilirkişilerce hazırlanmasını isteme hakkı vardır”. Üniversite hastaneleri, eğitim araştırma hastaneleri, tam teşekküllü devlet hastaneleri, hasta mahpusların sağlık durumlarıyla ilgili objektif süreçler yürütüp raporlar hazırlayabilir. Adli Tıp Kurumu raporlarının ve kolluktan gelecek raporların hazırlanma sürecinin hayli uzun sürmesi durumu ağır olan, bir gün dahi cezaevinde tutulmaması gereken mahpusların ölüme terk edilmesi anlamına gelmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, hasta mahpusları durumunu yakından ilgilendiren Gülay Çetin/ Türkiye kararında, mahpusların hastalıklarının ilerlemesine yol açan uygulamalar içinde olan devletin AİHS’de işkence yasağını düzenleyen 3. ve ayrımcılık yasağını düzenleyen ve 14. maddelerini ihlal ettiği gerekçesiyle Türkiye’yi mahkûm etmiştir. AİHM ayrıca Hükümete de tutukluluk koşullarıyla ilgili düzenlemelerde her türlü insani önlemi almaları gerektiği önerisinde bulunmuş ve ATK’nın yeniden yapılandırılarak prosedürlerin basitleştirilmesi gerekliliği noktasında uyarılarda bulunmuştur. Ancak Türkiye’de yargı organları AİHM’in vermiş olduğu bu karardan sonra da Anayasa’nın 90. maddesi gereği bir iç hukuk normu haline gelen uluslararası sözleşmelere uymamakta, soruna ne insani ve vicdani ne de hukuki açıdan bakmaktadırlar. Türkiye’nin de imzaladığı uluslararası birçok sözleşmede hastalar ve hasta mahpuslar için düzenlemeler mevcut olup Türkiye mahkeme ve idari organlarının bu düzenlemelere uyması bir zorunluluktur. Bu nedenle hasta mahpuslar için merhamet, insaf ya da lütuf değil adalet talep ediyoruz” diye konuştu.