Hem çiftçi hem sanatçı

Hem çiftçi hem sanatçı

Şanlıurfa sınırında bulunan Karacadağ eteklerinde doğan Sedat Kıran, çiftçi olarak başladığı hayatına sanatçı olarak devam ediyor. Kıran doğup büyüdüğü topraklardaki hayatı hem fotoğraflıyor hem filme alıyor.

Sönmüş bir yanardağ olan Karacadağ’ın eteklerindeki Otlu Köyünde doğan Sedat Kıran, çiftçi bir ailede hayata gözlerini açtı. Ailesinin çiftçi olması nedeniyle, Kıran da hem eğitimini sürdürdü hem de çiftçilik yaptı. Üniversite eğitimi için bir süre yaşadığı topraklardan uzaklaşan Kıran, eğitimini tamamladıktan sonra geri döndü. Kıran, geri döndükten sonra köy hayatına kaldığı yerden devam etti ama bu kez bir farkla. Kıran fotoğraf ve sinema sanatına da ilgi duymaya başlamıştı.

Hayatının kesitlerini VOA Türkçe’ye anlatan Kıran ilk önce bölgedeki yaşamın fotoğraflarını çekerek sanat hayatına adım attığını söyledi. Sanat hayatına kaybolmaya yüz tutan kültürler işleyerek başladığını ifade eden Kıran, “Ben Karacadağ'da doğdum. Köyde doğunca ailem çiftçilik yapınca, ben de çiftçiliğin ve toprağın bir parçası oldum. Ben de çiftçi bir aileden geliyorum fakat her ne kadar üniversite eğitimi almış olsam da Ben Karacadağ'ın toprağından geliyorum. Karacadağ'ın tarihsel dokusunu, kadınlarını, çocuklarını konu eden bir fotoğraf sergisi açtım. Daha sonra ise sinemaya yöneldim. Sinemada da yine Karacadağ’ın tarihi dokusunun, derin hikayelerinin olduğu belgeseller çektim. Kaybolmakla yüz yüze kalmış kültürleri işlemek istedim” dedi.

Kıran, ‘Abur’ ismini verdiği ilk belgeselinde yöredeki göçebe aşiretlerin yaşamını ekrana yansıttı. İki yıl boyunca göçebelerle birlikte gezen Kıran, o yılları “Onların bir parçası oldum” diye özetliyor. Kıran’ın ilk filmi, aralarında Berlin Uluslararası Film Festivali de bulunduğu birçok festivalde gösterildi.

Pandemi nedeniyle internet üzerinden gösterilen film, en fazla izlenen ikinci film oldu. İlk filminin Berlin gibi bir festivalde gösterilmesinden mutlu olduğunu vurgulayan Kıran, “Filmin tüm çekimlerini ben yaptım. Kurgudan sonra filmi uluslararası festivallere gönderdim. Berlin Film Festivali'nde gösterime girecek 50 film seçildi. Benim filmim de onlardan biriydi, gösterime girme hakkı kazandı. Bir filmin bir yönetmen için çok iyi bir festivalde gösterim alması ve gösterilmesi ve bu gösterildiği yerin Berlin Film Festivali olması ciddi anlamda bir coşku oluyor. Ama maalesef pandemi nedeniyle festivale gidemedik. Değişik film festivallerinde gösterildi. Irak Duhok’ta Almanya Kürt film festivallerinde gösterdi. İnternet üzerinden izlemeye açıldı. İzleme oranında en fazla izlenen ikinci film oldu “diye konuştu.

İkinci film pirincin öyküsü

Kıran bir yandan çiftçiliği de sürdürürken, ‘Mirkut’ isimli ikinci bir belgesel çekti. Kıran’ın doğup büyüdüğü Karacadağ Bölgesinde yetişen önemli tarım ürünlerinden biri de pirinç. Kıran ikinci belgeselinde, pirincin tarladan sofraya kadar geliş öyküsünü anlatıyor. Pirinç yetiştirmenin bir ritüeli olduğuna dikkat çeken Kıran, “Pirinç hasadı hala eski, klasik yöntemlerle yapılıyor, orakla toplanıyor. Modern teknikler kullanılmıyor çünkü taşlık alanlarda yetişiyor. Ekiminde başlayarak, 6 aylık süre için oradaki üreticilerle görüşerek, bütün aşamaları çektim. Zorluklarını, umutlarını renkliliğini çektim. 100 yıl önceki yöntemlerle çalışıyorlar. Çeltiğin pirinç olması, dibekte dövülmesi bu ciddi anlamda bir ritüeldir. Köylüler bunu yaparken, aşk üzerine kahramanlık üzerine yemek üzerine şarkılar söylüyorlar. Sofraya getirilme hikayesindeki coşku ifade ediliyor, onu dile getirmek için türküler söylüyorlar”

Kıran’ın yeni filmini galası gelecek ay yapılacak. Kıran bu arada üçüncü filmi için çalışmaya başladı. Bu kez bölgede ‘dengbej’ olarak adlandırılan halk ozanlarının yaşamını beyazperdeye aktarmayı planlıyor.

“Karacadağ’ın ezgisini anlatmak istiyorum”

Daha ilk filminin Berlin Uluslararası Film Festivali’nde gösterilmesinin başarı olduğunu dile getiren Kıran, hedefinin doğduğu toprakları geleceğe taşımak olduğunu söyledi. Kıran sözlerini şöyle tamamladı; “Bir yönetmen ödül için ya da maddi çıkarlar için yapmayı düşünüyorsa zaten hiçbir şey yapamaz. Ben, Karacadağ’ı, tarihsel olayları, kaybolmaya yüz tutan kültürleri işleyip, onları yarına not düşmek için yapıyorum. Karacadağ'ı Diyarbakır'ı işlemek istiyorum. Karacadağ dediğimiz zaman çok derin bir yer, tarihi bir yer, ilk tarımın ortaya çıktığı yer. Buraya baktığınız zaman bir kültür var ve son dönemlerini yaşıyor. Son demini yaşayan kültürü, hikayeleri, yaşam tarzını, bu toprağın ezgisini işlemek istiyorum. Bütün hayatımı burada geçirmek istiyorum.”

Filmlerinde sadece Kürtçeyi kullanan Kıran, bunun nedenini ‘filmlerinde doğallığı bozmamak’ olarak açıklıyor.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumlarınız editör onayından geçtikten sonra yayınlanacaktır. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Yapılan yorumlardan yazarları sorumludur. Kurumumuz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.