
Dr. Hakyemez: Diyabet Küresel bir Halk Sağlığı sorunudur
Hakkari İl Sağlık Müdürlüğünde görevli Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Enes Hakyemez Diyabetin küresel bir halk sağlığı sorunu olduğunu söyledi.
HAKKARİ OBJEKTİF HABER
Hakkari Sesi Radyosundan Serkan Besi'nin her hafta farklı konu ve konukları ağırladığı 'Gündem Özel' programının bu haftaki konusu diyabet konuğu ise İl Sağlık Müdürlüğünde görevli Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Enes Hakyemez
14 Kasım Dünya Diyabet Günü diğer adıyla, şeker hastalığının önlenmesi, teşhisi ve yönetimi için
yapılması gerekenler noktasında bilgilendirmelerde bulunan Dr. Enes Hakyemez, diyabet eğitimine erişimin önemine dikkat çekti.
İşte Hakkari'nin ünlü Radyo Programcısı Serkan Besi'nin Dr. Hakyemez ile yaptığı röportaj
Halk arasında şeker hastalığı olarak da bilinen diğer adıyla diyabet nedir?
Şeker hastalığı, yüksek kan şekeri ile seyreden, süreğen ve kalp, göz, böbrek, sinir gibi pek çok dokuda
yıkıcı etkileri olan metabolik bir hastalıktır. Engelliliğe, iş göremezliğe, erken ölümlere neden olabilen
bir hastalık. Devamlı tedavi ve bakım gerektiren küresel bir halk sağlığı sorunu. Halk sağlığı sorunu
diyoruz çünkü hem sık görülüyor hem sık öldürüyor ya da sakat bırakıyor ve hastalığın ortaya
çıkmasında baskın şekilde toplumsal etmenler var. Pek çok yönüyle önlenebilir özellikler taşıyor.
Toplumsal yaşantının bir dışavurumudur şeker hastalığı desek yanlış olmaz herhalde.
Yüksek kan şekeri dediniz. Kanda şeker neden ve nasıl yükselir?
Şeker, vücudun temel işlevleri için gerekli bir besin ögesidir ve vücut şeker gereksinimini temel olarak
iki şekilde karşılar. Birincisi daha önceden depoladığı şekerleri kullanabilir. İkinci yol ise şudur
yediğimiz karbonhidratlı besinler, sindirim sırasında alt birimlerine parçalanır ve bağırsaklardan
emilerek şeker olarak kana geçer. Dolayısıyla aldığımız karbonhidrat miktarıyla ölçülü olarak kanda
şekerimiz yükselmeye başlar. Vücudun enerji üretme mekanizmalarına dahil olabilmesi için şekerin
kandan hücre içine girmesi gerekir. İşte pankreas tarafından üretilen ve insülin adı verilen hormon,
kandaki şekeri hücre içine gönderiyor ve kan şekerinizi düşürmeye çalışıyor. Dolayısıyla vücudunuzda
insülin hormonu eksikse, pankreasınız yeterince salgılamıyorsa ya da insülin hormonu var ancak
hücreleriniz insüline yanıt vermiyorsa kanınızda şeker yüksek seyreder.
Şeker hastalığı teşhisi nasıl konulur?
Genellikle kandaki şeker düzeyine bakılarak teşhis konuluyor ancak birkaç farklı değerlendirme yolu
var. 8 -10 saatlik açlık sonrasındaki kan şekerine bakıp tanı konulabilir ya da hemoglobin A1C denilen,
geçmişe dönük kan şekeri seviyesi hakkında bilgi veren bir parametre var. Buna bakılarak tanı
konulabilir ya da kişiye 75 gramlık şeker yüklemesi yapılarak 2. Saatin sonundaki kan şeker düzeyi
üzerinden teşhis edilebilir. Son olarak da kişi şeker hastalığı belirtileri taşıyordur ve herhangi bir
zamanda alınan kanda şeker yüksek tespit edilmiştir ve tanı konulur. Tabi açlık tokluk durumunda
farklı sınır değerler var. Şekeriniz yüksek çıksa bile olası yanlış sonuçlar dikkate alınır ve genellikle tek
bir ölçüme dayanarak karar verilmez. Tekrarlayan ölçümler yapılır ya da farklı yöntemlerle teyit edilir.
Şeker hastalığı kaça ayrılır?
Şeker hastalığının temelde iki nedene bağlı olarak ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Birincisi pankreas
yeterli miktarda insülin üretemiyordur. Buna tip 1 diyabet adı verilir. Tip 1 şeker hastalığı, genellikle
30 yaşından önce ve birdenbire belirti göstererek ortaya çıkar. Sıklıkla okul öncesi dönemde ya da
ergenlik döneminde belirir. Bazı olgularda bu ani başlangıç; nefes darlığı, çarpıntı, bilinç bulanıklığı
gibi acil başvurusu gerektirecek kadar kötü bir tablo oluşturur. Şeker hastalarının yaklaşık %10’u veya
daha azı tip 1 diyabetlidir. Tip 1 diyabeti önlenmesinde anne sütü çok belirleyici bir rol oynuyor. Hazır
mamayla beslenen çocuklarda diyabet daha sık izleniyor. Belki önlemler konusunda ayrı bir başlıkta
konuşacağız ama burada yer verelim. Yaşamın ilk 6 ayında sadece anne sütü vermek gerekiyor
bebeğe ve sonra ek gıda desteğiyle en az 2. Yaşa kadar emzirmeye devam edilmeli.
Tip 2 şeker hastalığı ise daha çok 30 yaşından sonra ortaya çıkar, hastalar çoğunlukla kiloludur ve tip 1
diyabetin aksine sinsi başlangıçlıdır. Yani hastalarda diyabete ilişkin hiçbir semptom görülmeyebilir.
Hatta bazen rastlantısal olarak tespit edilir. Hasta başka bir sağlık sorunu için kan verir. Bir bakılır ki
şekeri normal sınırları aşmış ve tanı konur. Yani tesadüfen teşhis edilenler de var. Sağlıklı görünmeniz,
şekeri dışlamaz bu uyarıyı da yapmış olalım böylece. Tip 2 şeker hastalığında genetik yatkınlıklar daha
ön plandadır. Ailesinde şeker hastalığı olanlar risk taşıyor.
Tip 1 ve 2 dışında bir de gebelik şekeri var. Gebelik şekeri için de risk etmenleri var ve bazıları
önlenebilir nitelik taşıyor. Obezite yine önde gelen risk faktörüdür. Gebelik öncesinde kilo kontrolü
yapılmalı. Anne adayı uygun kiloya düşene kadar belki aile planlaması yöntemleriyle gebelik
ertelenebilir. Anne yaşının 40’tan büyük olması gebelik şekeri için bir etmendir. Yine birinci derece
akrabalarda şeker hastalığının olması, kortizol kullanım öyküsü, 4 kilonun üstünde çocuk doğurmuş
olmak gebelik şekeri için risk oluşturur. Gebeler özellikle de az önce saydığım risk faktörleri bulunan
gebeler, hamileliğin 24 ve 28. haftalarında gebelik şekeri yönünden taranmalıdır. Bu taramalara karşı
toplumsal bir direnç var niyeyse. Kimi gebeler bilmiyor bilenler de yaptırmak istemiyor. Ancak şu var
ki ister öncesinde ister gebelik sırasında ortaya çıkmış olsun fark etmiyor gebelikte şeker hastalığı
hem anne hem bebek için çok önemli sağlık sonuçları doğuruyor. Gelişim gerilikleri, erken doğumlar,
yapısal anormallikler, enfeksiyonlar hatta bebek ölümlerine kadar giden sağlık tehditleri oluşturuyor.
O nedenle tarama ve takip gerektiren bir durum gebelik şekeri.
Şeker hastalarında hangi belirtiler görülür?
Şekerin klasik belirtileri arasında, çok su içme, çok sık tuvalete çıkma, çok yemek yeme veya iştahsızlık
her ikisi de olabiliyor, halsizlik, çabuk yorulma, ağız kuruluğu ve gece idrara çıkma. Bu klasik ve yaygın
belirtilerin yanı sıra bulanık görme, açıklanamayan kilo kaybı, inatçı enfeksiyonlar, tekrarlayıcı mantar
enfeksiyonları ve kaşıntı da olabiliyor hastalarda. Bu şikayetlerin sürekliliği durumunda aile
hekiminize ya da iç hastalıkları uzmanına başvurmanız gerekir.
Türkiye’de ve dünyada diyabet için mevcut durum nedir? Hangi sıklıkta görülüyor?
Şöyle çarpıcı bir bulgu aktarmak istiyorum. Son 20 yıllık perspektifi değerlendirdiğimizde 2000 ila
2019 yılları arasında bir kişinin dünyanın en sık görülen hastalıkları olan kanser, solunum yolu
hastalıkları ve kalp damar hastalıklarından herhangi birinden ölme olasılığı önemli ölçüde azalmış.
Dünya, sık görülen hastalıklarla mücadelede bir başarı kaydedebilmiş ancak şeker hastalığında durum
böyle değil. Bırakın şekere bağlı ölümlerde azalmayı düşük orta gelirli ülkelerde %13 artmış son 20
yılda. Pek çoğu yine düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşayan 400 milyonu aşkın insan, şeker hastalığı ile
yaşıyor. Her yıl 1,5 milyon kişi şeker hastalığı nedeniyle yaşamını yitiriyor. Dünyada hastalık yükü
çalışmaları yapılıyor ve son 30 yılda diyabetin yükü, %28’lik artış göstermiş. Diyabete ilişkin dünya
verileri, ivedilikle bir çözüm üretilmesi gerektiğini gösteriyor. Türkiye’nin de diyabet sıklığı açısından
iyi bir konumda olduğunu söyleyemeyiz. OECD ülkelerinde 20-79 yaş arası kişilerde diyabet sıklığı %9
iken bizde %14’ün üzerinde. Yine Türkiye’de diyabete bağlı hastalık yükünün yıllar içinde artış
gösterdiğini görüyoruz. Şeker hastalığı ve davranışsal risk faktörlerine yönelik ulusal kontrol
programları ve eylem planları var. Bu çerçevede halen sağlık örgütü olarak mücadelemizi
sürdürüyoruz.
Şeker hastalığı gelişme riski kimlerde fazladır?
Gelişme riskinden söz edebilmek için bir toplumda belirli gözlem süresi içinde yeni ortaya çıkan hasta
sayısına bakarız. Halk Sağlığı Genel Müdürlüğümüz öncülüğünde yakın zamanda bir rapor yayımlandı.
Türkiye’de Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar ve Risk Faktörleri Kohort Çalışması. Bu 6 yıllık çalışmadan elde
edilen bazı sonuçları aktarmak istiyorum. Sorunuza da yanıt olacaktır diye düşünüyorum. Şeker
hastalığı gelişme riski, her sosyal alt grup için aynı değil. Kentlerde yaşayanlarda, kırsal bölgede
yaşayanlara göre daha fazla. Bunun nedeni kentsel yaşamın kişiyi hareketsiz yaşama itmesi olabilir.
Trafik, hava kirliliği gibi kentsel stresörlerin etkisi olabilir. Türkiye’de diyabet gelişme riskinin
bölgelere göre dağılımına bakacak olursak Akdeniz, Batı Anadolu ve Doğu Marmara Bölgesinde şeker
hastalığının daha yüksek hızlara sahip olduğu görülüyor. Yine ileri yaştaki kişiler, gençlere göre daha
fazla risk taşıyor. Bunun dışında düşük eğitim düzeyindeki kişilerde, yüksek tansiyonu olanlarda, fazla
kilolu olanlarda, kan yağları yüksek olanlarda sigara içicilerinde risk belirgin şekilde yüksektir.
Konuya girerken şeker, başka hastalıklarla iç içe geçmiş bir hastalık dediniz. Hangi sağlık
sorunlarına yol açar?
Diyabetin boyutunu yol açtığı sağlık sorunları üzerinden de tartışmak lazım tabi. Pek çok soruna yol
açan bir kavşak hastalık olarak değerlendirmek mümkün. Örneğin dünyada ölümlerin en sık nedeni
kalp damar hastalıklarıdır ve şeker hastalığı, kalp krizi ve inme riskini 2-3 kat artırıyor. Kalp hastalığı
riskini gösteren hesaplamalar vardır mesela. İnternette hesaplamayla ilgili ayrıntıları bulmak
mümkün. O hesaplama modüllerindeki sorulardan biri de şeker hastası olup olmadığınızdır. Eğer
şekeriniz varsa kalp hastalığı riskiniz katlanmaya başlıyor. Yine kalpte ritim bozukluğuna yol açabilir.
Görme sorunları yarattığını söyledik. Gözün ağ tabakasındaki damar yapısını bozuyor ve çeşitli
derecelerde görme sorunlarına neden oluyor. Dünyada yaklaşık 1 milyona yakın kişi şekere bağlı
olarak görme yetisini kaybetti. Şeker hastalığı, bazı bağışıklık elemanlarının işlevini olumsuz yönde
etkiliyor ve enfeksiyonlara yatkınlığı artırıyor. COVID sürecinde de tanıklık ettik. Şeker kontrolü iyi
olmayan diyabet hastalarında hastalık daha ağır seyretti. Tıkayıcı damar hastalıklarına neden olur.
Şeker hastalığının kanserle de ilişkisi var. Vücutta tümör oluşumunu kolaylaştıran yolakları
etkinleştirebilir. Böbrek yetmezliği gelişebilir ve diyaliz ihtiyacı doğurabilir. Şeker hastalığı, sinir
hasarına neden olur. Bu sinir hasarının en belirgin izlendiği durum, diyabetik ayak denilen hastalıktır.
Şeker hastalarındaki sinir hasarı ve kan akışındaki sorunlar, ayakta yara oluşumunu hızlandırır ve
ayaktaki dokuları çürütecek kadar büyüyebilir bu yaralar. Son nokta olarak da ayağı kesilme noktasına
getirebilir. Görüldüğü üzere şeker hastalığının yol açtığı sorunlar, uzunca bir liste. Pek çok sağlık
probleminin altından göz kırpan bir hastalık şeker.
Şeker hastalığının tedavisi var mıdır?
Hastalığı yok edecek mucizevi bir tedavi henüz yok ama kan şekerini düzenleyen tedaviler var.
Hastalığın en yaygın tedavi formları arasında insülin kullanımı ve ağızdan alınan şeker ilaçları var.
İnsülin, ucunda ince ve kısa bir iğnesi olan, insülin kalemi denilen bir aletle deri altı yağ dokusuna
enjekte edilir. Karın, uyluk, kalça ve üst kol bölgeleri bu amaçla en çok kullanılan enjeksiyon
bölgeleridir. Ağız yoluyla alınan ilaçlar da var. Bunlar vücutta insülin benzeri etki yapıyor ya da insülin
duyarlılığını artırıyorlar. Tüm bu ilaçlar, dediğim gibi hastalığı ortadan kaldırmaz. Sadece kan şekerinin
dengede tutulmasına yardımcı olur. Şeker hastalığı ömür boyu devam eder dolayısıyla tedavisi de
ömür boyu olacaktır. Bu nedenle şeker hastalarının tedaviye uyum göstermeleri, ilaçlarını süreklilik
arz edecek şekilde kullanmaları esastır ama en önemli tedavinin yaşam tarzı değişikliği olduğunu da
ekleyelim.
Şeker hastalığını önlemek için neler yapılmalıdır?
Şeker bir kronik hastalıktır ve tüm kalıcı seyirli hastalıklarda olduğu gibi fiziksel aktivitenin teşviki,
sigaranın bıraktırılması, obeziteyle mücadele, alkol tüketiminin sınırlandırılması temel davranışsal
önlemler arasında sayılıyor. Bu yaşam tarzı değişikliklerini önemsemek gerekiyor. Çünkü diyabet
riskini yarı yarıya azalttığı gösterilmiş. Bu kapsamı biraz daha açıklayalım. Neler yapılmalı? Obez
olanların ilk 6 ayda, vücut ağırlığının en az %7’sini kaybetmesi gerekiyor. Günde 1000 kalorinin altında
kalacak şekilde bir beslenme planı oluşturulmalı. Haftada en az 3 gün 2,5 saat fiziksel aktivite
yapılmalı. Sigara diyabet için temel risk faktörlerinden biri. Şeker hastalığı riskini yaklaşık 1,5 kat
artırıyor. Sadece sigarayı bıraktığınızda bile diyabet riskinizi önemli ölçüde azaltmış olacaksınız. Bunlar
bizim ısrarla üstünde durduğumuz çözümler ancak dinleyicilerimizin tüm bu mücadele yöntemlerini
pek çok kez duyduğunu varsayıyorum. Ben şu ana kadar üzerinde sıkça durulmamış ancak diyabetle
ilişkili olduğu gösterilmiş bazı çevresel ve mesleki etmenlerden de söz etmek istiyorum. Öncelikle
tarım ilacı olarak da bilinen pestisitler. Çiftçiler üzerinde yapılan bir araştırma, tarım ilacı kullanımının
vücut şeker dengesini bozduğunu gösteriyor. Yine bazı böcek ve kemirgen öldürücüler ile zirai amaçlı
kullanılan mantar ilaçlarının da diyabet için risk oluşturduğunu görüyoruz. Peki ne yapmalıyız? Pestisit
maruz kalımını azaltmanın temel yolu elbette organik tarımın yaygınlaştırılmasıdır. Ancak bunun
mümkün görülmediği yerlerde hem tarım ilacı üretiminde çalışanların hem de sahada uygulamasını
yapanların mutlaka iş sağlığı güvenliği ilkelerini gözetmesi gerekiyor. Ekolojik tarım ürünlerini
tüketmek gerekiyor, daha az kimyasal kullanılarak yapılan tarım. Tarım ilaçları dışında hava kirliliği de
şeker hastalığıyla ilişkili önemli bir çevre sağlığı sorunu. Havadaki bazı toksik gazlar ki bunlar
endüstriyel faaliyet sonucunda ortaya çıkmış olabilir ya da araç emisyonlarından kaynaklanıyor
olabilir ya da kömür tüketimine bağlı olabilir fark etmez havadaki bazı kirleticiler, metabolik işlevleri
bozarak şeker hastalığına yol açabilir. Bir diğer konu salgı bozucular olarak bilinen kimyasal maddeler.
Salgı bozucu maddeler, yapı malzemelerinden tutun kozmetik ve temizlik malzemelerine kadar,
oyuncaklardan plastik yeme içme kaplarına kadar geniş bir kullanım alanı olan ve insanla pek çok
şekilde temas riski bulunan bir kimyasal grubu. Amerika Çevre Koruma Ajansı ve Avrupa Kimyasal
Ajansı gibi pek çok çevre birliklerinin de dikkatinde olan bir konu. İşte bu salgı bozucular da şeker
hastalığına yol açabiliyor. Mücadele nasıl olmalı? Öncelikle zararlıyı ortadan kaldırmak gerekiyor tabi
ki. Herhangi bir şekilde bu maddeler üretim zincirine dahil edilmemeli. Ancak bunun mümkün
olmadığı durumlarda yerine aynı görevi gören daha zararsız maddelerin kullanılması sağlanmalı.
Kişisel düzeyde yapabileceklerimiz var mı? Kısıtlı da olsa evet. Kişisel tüketim tercihleri değiştirilebilir.
Örneğin salgı bozar madde içeren plastik ürünler yerine cam ya da metal ürünler alınmalı. Kişisel
bakım ürünü satın alırken içerik bilgilerini okunmalı. Paketlenmiş gıdalardan uzak durulmalı.
Aklımdayken söyleyeyim. Sonradan unutabilirim. Aile hekimleri hastalık yönetim platformu üzerinden
sık görülen bazı hastalıkların taramasını gerçekleştiriyorlar. 40 yaşın üzerinde olanlar bu tarama
kapsamına giriyor. Risk faktörü olsun ya da olmasın 40 yaşın üzerindeyseniz şeker hastalığı için bu
taramaya dahil olmanızı öğütlemek istiyorum.
Şeker hastası olanlar nelere dikkat etmelidir?
Bu hastalığın etkilerini azaltmak için kan şekerini kontrol altında tutmak gerekiyor. Her şeyden önce
tedaviye uyum sağlamaları şart. İlaçlarını belirtilen doz ve aralıkta kullanmalılar. Şeker ölçüm cihazı ile
şeker kontrolü yapmalılar. Düzenli şeker takibi önemli. Şeker hastalarının belirli aralıklarla böbrek
fonksiyonlarına baktırmaları ve kalp elektrosu çektirmeleri gerekiyor. Beslenme, diyabetin
kontrolünde çok önemli bir mesele. Bir diyetisyenle iş birliği içinde bir beslenme programı
oluşturulmalı.
Diyabeti olanların enfeksiyonlara direnci azalmıştır. Bu nedenle erişkin bağışıklama kapsamındaki
aşılarını yaptırsınlar lütfen. Bu aşıların içinde neler var diye bakalım. Zatürre aşısı, hepatit-B aşısı,
tetanos aşısı ve her yıl grip aşısı.
Diyabeti olanlar, toplumun diğer üyelerine göre daha yüksek oranda diş çürüğü, diş eti iltihabı gibi
ağız diş sağlığı sorunları yaşayabiliyorlar. Bu nedenle ağız diş bakımlarına özen göstermeliler. Eğer
imkanları varsa diş hekimi kontrolüne gitsinler.
Diyabetik ayak gelişmesini önlemek için her gün ılık suyla ayaklar yıkanmalı ancak parmak araları
nemli bırakılmamalı. Mutlaka kurulanmalı sonradan. Parmaklar hariç ayak sırtı ve kapanı hafif yağlı
losyonlarla nemlendirilebilir. Bilekleri sıkmayan, dikişsiz, pamuklu çoraplar tercih edilmeli. Çoraplar
her gün değiştirilmeli. Her gün ayak kendi kendine ayak muayenesi yapmalı hastalar. Kızarıklık,
morluk, şişlik gibi enfeksiyon bulguları gördükleri anda mutlaka hekime başvurmalı. Uygun ayakkabı
seçimi esastır. Ayak ölçülerine uygun, önü kapalı ayakkabı olmalı. Dar burunlu ayakkabı giyilmemeli.
İç tabanlık soyulmuş ya da yıpranmış olmamalı. Ayakları travmalardan korumak için çıplak ayakla
dolaşılmamalı ne evde ne dışarıda. Mesela yazın kumsalda yalın ayak yürüyüş yaparken bir cam
parçası ya da deniz kabuğunun batması sonucunda ayak derisinde açılma olabilir ve enfeksiyon
gelişebilir. Ayaklarda nasır varsa kesici aletlerle nasıra müdahale etmemek gerekiyor. Orda
oluşturulan kesik enfeksiyona zemin hazırlayabilir. İşte bu göz ardı edilen enfeksiyonlar, derin
dokulara kadar ulaşan yaralara neden olabilir ve ayağı kesilme noktasına kadar götürebilir.
Şeker hastası olanlar nelere dikkat etmeli demiştik. Bununla ilgili bir diğer önemli konu çalışma
ortamı. Şeker hastaları, çalıştıkları yerde iş yeri hekimine eğer iş yeri hekimi yoksa işverene şeker
hastası olduğunu bildirmeli. Çünkü hastalığın tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar, kan şekerini normal
düzeyin altına düşürebilir. Kişide baş dönmesi, baygınlık durumu oluşturabilir. Buna bağlı olarak da iş
kazaları yaşanabilir. Bu tür durumları olan şeker hastaları, yüksek irtifada çalışmamalı, ağır iş
makineleri kullanmamalı. Şeker hastalarında sinir hasarı oluşabileceğini söyledik. Uzun süreli titreşim
maruziyeti, sinirlerdeki bu yıpranmayı hızlandırabilir. İşin gereği olarak titreşime maruz kalıyorlarsa bu
etkiyi azaltacak ekipman kullanmalılar. Yine şeker hastalarında damar hastalıkları olabilir dedik ve
soğuğa maruz kalma kan akımını bozarak damar hastalıklarının etkilerini artırabilir. Dolayısıyla kış
şartlarında yapı işlerinde çalışanlar ya da soğuk hava depolarında vakit geçirmek zorunda olan işçiler
gibi soğukla teması olan tüm şeker hastaları termal konforu sağlayacak uygun iş ekipmanları
kullanmalılar çalışma ortamında.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Sonuç olarak Şeker hastalığının boyutuna ve yarattığı sosyal ve tıbbi yüklere bakıldığında öncelik taşıyan bir küresel sağlık sorunu olduğunu yine söyleyelim. Şeker hastalığı mücadelesinin yalnızca bireylerin çabalarıyla olamayacağını, yerel, ulusal ve küresel iş birliği gerektirdiğini yinelemiş olalım. Şeker hastalığı gibi pekçok kronik hastalıkta yoksulluk, kentleşme, endüstriyel gıda pazarı gibi belirleyicilerin de rolü olduğunu anımsatalım.
Konuşma içinde çok değinemedim ama dile getirmek istediğim bir konu daha var. Şeker hastalığı hem bireylere hem de sağlık yönetimine ve sigorta sistemlerine son derece mali yük oluşturan bir hastalıktır. Küresel sağlık giderlerinin kayda değer bir kısmı diyabet için harcanıyor.
2019 yılı itibarıyla şeker hastalığı için tahmini 760 milyar dolarlık bir kaynak aktarımı söz konusuydu
dünyada ve projeksiyon analizleri ilerleyen yıllarda bu rakamın artacağını öngörüyor. Sağlık hizmeti
için ayrılan kaynakları hızla tüketen bir hastalık. Paylaştığım bilgilerin bir farkındalık oluşturmuş
olmasını umut ediyorum. Tüm dinleyicilerimize sağlıklı günler dilerim.