Erdoğan'dan HDP'ye: Onların yeri Kandil

Erdoğan'dan HDP'ye: Onların yeri Kandil

HDP'nin katılmadığı, CHP'lilerin ayağa kalkmadığı TBMM'nin açılış töreninde konuşan Erdoğan, 'OHAL'den terör örgütleri dışında zarar gören olmadı' dedi.

TBMM, 26. Dönem 3. Yasama Yılı'na bugün başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, HDP'nin Meclis açılışına katılmamasına ilişkin soruya "Onların yeri Kandil biliyorsunuz" yanıtını verdi.

Açılışta konuşan TBMM Başkanı İsmail Kahraman şunları söyledi:
"Burada yapacağımız çalışmaların ve alacağımız kararların milletimiz adına hayırlı olmasını niyaz ediyorum. Arada kesintiler de olsa 141 yıllık Meclis geleneğimiz var. Meclisimiz dünya meclisleri arasında doğrudan harp idare eden tek meclistir. 9167 şehit verdik Milli Mücadele'yi doğrudan bu meclisimiz idare etti. Ankara semalarında top sesleri yankılanırken, vekillerimiz tam bir cihat ruhuyla çalıştılar. O günden beri millet düşmanları boş durmadılar. Ülkemiz FETÖ eliyle bir darbe teşebbüsüne maruz kaldı. Meclisimiz darbeye karşı duruşuyla ikinci gez gazi unvanı aldı. Darbenin önlenmesinin lideri halkımızı direnişe çağıran muhterem Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'dır. Mankurt kafalı FETÖ'cü teröristlere karşı ay yıldızlı bayrağımız altında birleşen necip milletimize tekrar teşekkür ediyorum."

İsmail Kahraman konuşmasını yaparken CHP sıralarından 'Mustafa Kemal Atatürk nerede?' sesleri yükseldi. Kahraman'ın konuşmasında "vekillerimiz tam bir cihat ruhuyla çalıştılar" demesi de dikkat çekti.

Kahraman, konuşmasının ardından Meclis'in açılış konuşmasını yapmak üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı kürsüye davet etti. Erdoğan, AKP'lilerin ve MHP'lilerin ayakta alkışlarıyla kürsüye geldi. CHP'liler ise ayağa kalkmadı. İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından konuşmasına başlayan Erdoğan, şunları söyledi:

"Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, TBMM'nin 26. dönem 3. yasama yılı açılışında sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum. Kurtuluş Savaşı'nı sevk ve idare eden 15 Temmuz'da da çifte gazilik unvanı kazanan yüce Meclisimize başarılar diliyorum. TBMM'nin ve hemen karşımızdaki Genelkurmay Başkanlığı çevresinde 34 vatandaşımız, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi civarında da 29 vatandaşımız şehit olmuştur.

15 Temmuz'da etten duvar ören vatandaşımız canını vermekten kaçınmamıştır. 15 Temmuz hepimizin ortak bir değeridir. Bu değere saygı duyan herkes milletimizin gönlünde yücelir, itibar sahibi olur. Bu değeri çarpıtmaya kalkan herkes de milletimizinden hakettiği muameleyi alır. Geçtiğimiz yasama döneminde Meclisimizin en önemli çalışmalarından biri de anayasa değişikliği sürecini yürütmüş olmasıdır.

'MHP'NİN GÖSTERDİĞİ İRADE 16 NİSAN'A GİDEN YOLU AÇMIŞTIR'

Anayasa değişikliği süreci AK Parti ve MHP tarafından yürütülmüştür. Anayasa değişikliği gerektiren bu düzenlemenin gerçekleştirilebilmesi ancak diğer partilerden destek alınabilmesi ile mümkündü. MHP'nin gösterdiği irade 16 Nisan'a giden yolu açmıştır. Milletimiz de nihai kararını hür iradesi ile vermiştir.

'BU ELEŞTİRİ ORTADAN KALKMAKTADIR'

Türkiye, 2019'da yapılacak seçimlerin ardından Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçecektir. Yasamanın, yürütme organının veya koalisyon partilerinin tahakkümü altında bulunduğu eleştirisi ortadan kalkmaktadır. Cumhurbaşkanı'nın bütçe kanunu dışında Meclis'e kanun teklifi sunma imkanı bulunmuyor. Anayasa yasaların üzerindeyse, yasalar da Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin üzerindedir. Kararname ile düzenlenen herhangi bir konuda Meclis yasa çıkardığında, yasa esas alınacaktır.

'OHAL'DEN ZARAR GÖREN KİMSE OLMAMIŞTIR'

OHAL'e yönelik kabul edilemez nitelemeler var. Terör örgütleri ve mensupları dışında OHAL'den zarar gören hiç kimse olmamıştır. Terörle mücadelede duyulan ihtiyaçlar ortadan kalktığında elbette OHAL de ortadan kalkacaktır. Olağanüstü tehditler olağanüstü tedbirleri gerektirir.

Diğer taraftan, savunma sanayinde ve teknoloji alanında elde ettiğimiz neticeler sayesinde, özellikle sınırlarımız içinde terör örgütlerini hareket edemez hale getirdik.

Sınır ötesi operasyonlarımızı da, bölgedeki diğer güçlerle sağladığımız işbirliği çerçevesinde adım adım ilerletiyoruz.

Fırat Kalkanı Harekâtı’ndaki başarımız, DEAŞ’a karşı kurulan koalisyonun mücadele stratejisini değiştirmiştir.

Şimdi de, Astana görüşmelerinde sağlanan uzlaşma çerçevesinde, İdlib bölgesinde güvenli bir alan oluşturmanın gayreti içindeyiz.

Buna karşılık bazı müttefiklerimizin, bizim terör örgütü olarak tanımladığımız yapılarla işbirliği konusundaki ısrarlarının, bölgedeki krizin daha derinleşmesine yol açtığını görüyoruz.

Bu konudaki düşüncelerimizi, duruşumuzu, politikalarımızı her platformda dile getiriyor, ikazlarımızı yapıyoruz.

Krizlerin yaşandığı ülkelerin toprak bütünlüğü ve toplumsal mutabakatı gözetmeyen, sahadaki gerçeklerle uyuşmayan hiçbir projenin başarı şansı yoktur.

Bu tür adımların varacağı yer, daha fazla acı, kan ve gözyaşıdır.

Biz Türkiye olarak, sınırlarımız içinde ve dışında, terör örgütleriyle mücadele konusundaki kararlılığımızı sonuna kadar devam ettireceğiz.

'IRAK, SÜREKLİ KRİZLERİN YAŞANDIĞI BİR ÜLKEDİR'

Irak, ilk Körfez Savaşı’ndan bu yana istikrara kavuşamamış, sürekli çatışmaların ve krizlerin yaşandığı bir ülkedir.

DEAŞ tehdidinin ilk patlak verdiği yer olan Irak’taki mezhep gerilimi, pek çok sorunun ana kaynağı durumundadır.

Şimdi bir de bu sıkıntıya, Kuzey Irak Yönetiminin attığı yanlış adımlar eklenmiştir.

Hem Irak Anayasasına göre, hem de uluslararası toplumun yaklaşımı itibariyle, Kuzey Irak Yönetiminin yaptığı referandumun herhangi bir karşılığı yoktur.

Buna rağmen, bu teşebbüs dahi başlı başına önemli bir sorundur.

Türkiye, Irak’taki tüm kesimlerin güvenliği, huzuru, refahı için yaptığı çalışmaların, Kuzey Irak Yönetimi nezdinden böyle karşılık bulmasının üzüntüsü içindedir.

Buradaki asıl sıkıntı bu girişimin yol açtığı sonuçların, asıl kimin işine yarayacağıdır.

Bu süreçten ne Kürtlere, ne Araplara, ne Türkmenlere, ne de diğer gruplara hayırlı bir sonuç çıkmayacağı çok açıktır.

Kadim devletlerin dahi varlıklarını korumakta zorlandıkları bir kaotik dönemde, bölgesel bir yapının bağımsızlık iddiası, başka güçlerin oyuncağı olmaktan öte bir anlam taşımayacaktır.

'FİTNE KUYUSU KAZILMASINA GÖZ YUMAMAYIZ'

Sınırlarımızın hemen başında, hem Irak halkı, hem de Türkiye başta olmak üzere çevre ülkeler için daimi tehdit oluşturacak bir fitne kuyusunun kazılmasına göz yumamayız.

Hele hele uluslararası toplumun aidiyeti tartışmalı olarak gördüğü, bizim ise bir Türkmen kenti olduğunu çok iyi bildiğimiz Kerkük üzerinden ülkemizin tehdit edilmesine asla tahammül edemeyiz; bunun hesabını da mutlaka sorarız.

Erbil’deki Kürt’ün hakkını savunmak, Musul’daki Arap’ın, Kerkük’teki Türkmen’in hakkını yok saymak anlamına asla gelemez.

Yanı başındaki Türkiye’yi karşısına alma uğruna uzaklardan destek bekleyen Kuzey Irak Yönetimi, önünde sonunda hüsrana uğramaya mahkûmdur.

Hiç kimsenin bölgede yaşayan milyonlarca mazlum insanı, ambargoların, tecrit ve yaptırımların baskısı altında perişan etmeye hakkı yoktur.

Güvenliğin ve refahın formülünün birlikte, bütünlükte, dayanışmada arandığı bir dönemde bu tür ayrılıkçı heveslere kapılmak, en başta kendi toplumuna ihanet etmektir.

Kişisel hırslar ve iktidar kaygılarıyla yapılan bu yanlıştan bir an önce dönüleceğini umuyoruz.

Uluslararası toplumdan, dünyanın pek çok yerinde başka sorunların da tetikleyicisi olacak bu adımı cesaretlendirecek herhangi bir destek beyanının şu ana kadar gelmemiş olmasını önemli görüyorum.

Türkiye olarak Irak Merkezi Yönetimi ve İran’la birlikte çeşitli adımlar attık.

Uluslararası toplumun da bu adımlara destek vermiş olmasından memnuniyet duyuyoruz.

'KONU DAHA TATSIZ NOKTALARA VARMADAN'

Konunun daha tatsız noktalara varmadan, bir an önce suhuletle ve sağduyuyla çözümü en büyük arzumuzdur.

Kuzey Irak Yönetimi, yaptığı yanlıştan dönme erdemini gösterdiğinde, Türkiye, devleti ve milletiyle bu kardeşlerimizin yanında olmaya devam edecektir.

'AB BİZİ HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRATTI'

Terör örgütleriyle mücadelemizde bizi en çok hayal kırıklığına uğratanların başında Avrupa Birliği ülkeleri geliyor.

Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine, öyle gizli saklı da değil, göstere göstere engel olanların, terör örgütlerine karşı sergiledikleri müsamahakâr tutumdan fevkalade rahatsızız.

Biz diyoruz ki, PKK bölücü bir örgüttür, devletimizi yıkmaya çalışmaktadır, bunun için sürekli terör eylemleri düzenlemektedir.

Biz diyoruz ki, FETÖ bir ihanet çetesidir, devleti ele geçirmeye teşebbüs etmiştir, başlattığı darbe girişiminde 250 vatandaşımızı şehit etmiştir.

Aynı şekilde cinayetten soyguna, adam kaçırmadan emniyet güçlerine saldırıya kadar her çeşit suça bulaşmış çeşitli terör örgütü mensuplarının bilgilerini kendilerine veriyoruz.

Peki, Avrupa ülkeleri bunun karşılığında ne yapıyor dersiniz?

Hiçbir şey.

Bugün Avrupa, teröristlerin ellerini kollarını sallayarak dolaştıkları, Türkiye’nin meşru yönetimine karşı her türlü organizasyonu yapabildikleri bir yer haline gelmiştir.

Bir Avrupa ülkesinin parlamento binasının önünde, şakağıma silah dayanmış posterler açılıyor ve o ülkenin polisleri bunu sadece seyrediyor.

Kıtanın her köşesinde terör örgütlerini, teröristleri, onların işledikleri cinayetleri yücelten broşürler, afişler dağıtılıyor, bunun için stantlar kuruluyor.

Kendi vatandaşları ülkemizde, terör dâhil çeşitli suçlardan yakalandığında hemen kapımıza dayananlar, bizim onlara ilettiğimiz dosyaları işleme dahi koymuyorlar.

Avrupa Birliği kurumlarının, fasıllardan serbest dolaşıma ve yardımlara kadar her konuda ülkemize karşı sergilediği ikiyüzlü tutum öylesine alenileşti ki, artık bu durumu örtecek mazeret dahi bulamıyorlar.

Türkiye’nin, 1959 yılında ilk başvuruyu yaptığı, 1963 yılında Ankara Anlaşmasını imzaladığı tarihten beri gösterdiği sabrı, Avrupa Birliği’nin yanlış anladığını görüyoruz.

'HAVLU ATAN BİZ OLMAYACAĞIZ'

Buna rağmen, şunu açıkça ifade ediyorum.

Bu süreci bitiren, havlu atan, vazgeçen taraf biz olmayacağız.

Aslına bakarsanız, bizim Avrupa Birliği üyeliğine ihtiyacımız da kalmamıştır.

Şayet bugün Avrupa Birliği bir atılım yapacaksa, bunun tek bir yolu vardır, o da Türkiye’yi üye yaparak, gerçek anlamda bir ekonomik ve kültürel genişleme hamlesini başlatmasıdır.

Eğer Avrupa Birliği bunu yaparsa, biz buradayız, Avrupa’nın geleceğine katkı vermekten memnuniyet duyarız.

Yapmazsa da bizim için hiç fark etmez; kendi yolumuzda ilerlemeyi sürdürürüz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki tüm partilerimizin de iştirak ettiğini düşündüğüm bu politikamızı, Avrupa Birliği’nden kesin bir cevap alana kadar muhafaza edeceğiz.

Değerli milletvekilleri…

Günümüz dünyasında hiçbir yer uzak değildir.

Bu durum, dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın, olumlu veya olumsuz her gelişmenin tüm ülkeleri, tüm toplumları etkilemesine yol açmaktadır.

Hele bizim gibi, 2 bin 200 yıllık devlet tecrübesine, 1.400 yıllık medeniyet müktesebatına, bin yıllık coğrafya hakimiyetine sahip bir ülke için, bu tür gelişmeler çok daha önemli hale gelmektedir.

Tarihi, kültürel ve sosyal olarak çok yakın ilişkiler ağıyla bağlı olduğumuz bölgelerde, ülkemize yönelik büyük bir sevgi, ama aynı zamanda büyük bir umut vardır.

Sevgiye sadece teşekkürle karşılık vermek mümkündür, ama umudun bize yüklediği sorumluluklar çok ağırdır.

Bu sebeple, nasıl Irak’a, Suriye’ye, Kafkasya’ya, Orta Asya’ya, Balkanlara, Doğu Avrupa’ya sırtımızı dönemiyorsak, aynı şekilde Kuzey Afrika’yı, Orta Afrika’yı, Güney Asya’yı da görmezden gelme hakkımız yoktur.

Yüreklerine Türkiye sevgisi kazılı kardeşlerimizin yaşadığı Libya’daki gelişmelerin bizi ilgilendirmediğini nasıl söyleyebiliriz?

Adına türküler yaktığımız Yemen’deki hadiseleri nasıl yok sayabiliriz?

Ecdadımızın her köşesine damgalarını vurduğu Afganistan’ı, Pakistan’ı, Hindistan’ı nasıl “öteki” görebiliriz?

Arakan’daki, Türkistan’daki, Kırım’daki mazlumları nasıl yüz üstü bırakabiliriz?

Körfez’deki kardeşlerimizi yaşadıkları krizlerle nasıl başbaşa bırakabiliriz?

Orta Doğu dediğimiz coğrafyaya gittiğinizde, mesela Kudüs’e baktığınızda gördüğünüz siluetlerin pek çoğu ecdadımızın yadigârıdır.

Türkiye, elbette Avrupa-Atlantik kurumlarıyla yakın işbirliği içindedir.

Ama bu, tarihimizi ve medeniyetimizi yok saymamız anlamına kesinlikle gelmiyor.

Tam tersine, tarihimiz ve medeniyetimizden aldığımız güç, bizim en büyük avantajımızdır.

Bugün hiç kimse Türkiye’ye baktığında, sadece Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Hatay’a kadar olan bir ülkeyi ve içinde yaşayan 80 milyon insanı görmüyor.

Türkiye denilince akla, işte bu büyük tarihi ve kültürel arka plan geliyor.

'AVRUPA'DAKİ VATANDAŞLARIMIZIN HAKLARINI MÜDAFAA EDECEĞİZ'

Bunun için;

Arakan’daki mazlumlara da el uzatacağız…

Avrupa’daki vatandaşlarımızın haklarını da müdafaa edeceğiz…

Orta Asya’daki, Kafkasya’daki, Balkanlardaki kardeşlerimizle de kucaklaşacağız…

Suriye’den, Irak’tan, başka yerlerden kaçıp canlarını kurtarmak için ülkemize sığınan milyonlara da sahip çıkacağız…

Hamdolsun, hepsini de yapabilecek güçteyiz.

Türkiye, geçtiğimiz yıl yaptığı 6 milyar dolarlık insani kalkınma yardımı ile rakam bazında Amerika’dan sonra ikinci, milli gelire oran bakımından ise ilk sırada yer alıyor.

Bazılarının bu durumu yadırgadığını görüyorum.

Halbuki yardım alan değil yardım eden bir ülke olmak, üstelik bu konuda tüm dünyanın ilerisinde bulunmak bizim için bir şereftir.

Bu işler için kullandığımız kaynaklar, bugün bizim hiçbir projemize, hiçbir çalışmamıza mani olmaz.

Ama bu şekilde insanların gönlünde edindiğimiz yere ise paha biçilemez.

Türkiye’nin bu çalışmalarıyla, hem geçmişine sahip çıktığı, hem de geleceğine yatırım yaptığı unutulmamalıdır.

Değerli milletvekilleri…

Zor bir dönemden geçtiğimiz şu günlerde, geleceğe ümitle bakmak için de sebebimiz çoktur.

Bölgemizdeki tüm terör örgütlerinin içeriden ve dışarıdan saldırılarıyla yıkamadıkları bir Türkiye, güçlü bir Türkiye’dir.

Uluslararası alanda yalnızlaştırma çabalarına rağmen, tüm platformlarda en ön safta yer alan bir Türkiye, güçlü bir Türkiye’dir.

Ekonomik, sosyal, siyasal krizlere karşı bu derece dayanaklılık gösteren bir Türkiye, güçlü bir Türkiye’dir.

'HER KRİZ, YENİ FIRSATLARI DA GETİRİR'

Her imtihan, aynı zamanda bir imkândır.

Her kriz, beraberinde yeni fırsatları da getirir.

Türkiye, çevresinde yaşanan krizlerin fırsat pencerelerini yakalama konusunda ciddi çaba gösteriyor.

Cumhurbaşkanından hükümetine, iş dünyasından sivil toplum kuruluşlarına kadar tüm gücümüzle bu imkânları değerlendirmenin gayreti içindeyiz.

Geçmişte ülkemize mesafeli yaklaşan pek çok ülkenin ve liderin, artık çok daha güvenle ve inançlı bir şekilde yanımızda yer aldığını görüyoruz.

'KAPALI KAPILAR ARDINDA FARKLI GÖRÜŞLER'

Kendi iç siyasetlerindeki dengeler sebebiyle, kamuoyu önünde ülkemiz aleyhinde beyanlarda bulunanların kapalı kapılar ardında nasıl farklı görüşler ifade ettiklerini, sizler de yakından biliyorsunuz.

Türkiye’nin 2023 hedeflerini, er veya geç gerçekleştireceği artık genel bir kabul haline gelmiştir.

Şimdi daha ötesine geçiyor, 2053 ve 2071 vizyonlarımızın altını doldurma sürecini başlatıyoruz.

Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisimize de çok önemli görevler düşüyor.

Buradan, tüm partilerimize, tüm milletvekillerimize çağrıda bulunuyorum.

Gelin ülkemizin bu kritik dönemden mümkün olan en güçlü şekilde çıkmasını birlikte sağlayalım.

Gelin Türkiye’nin geleceğini beraber inşa edelim.

Gelin 2053 ve 2071 vizyonlarını birlikte somutlaştıralım.

Gelin milletimizin karşısına farklılıklarımızla değil müştereklerimizle çıkalım.

İşte o zaman ülkemizin büyüme, kalkınma, gelişme performansının katlanarak arttığını göreceğiz.

2019 seçimlerinin bu güzel temennileri hayata geçireceğimiz bir dönüm noktası olmasını temenni ediyorum."

MECLİS'TE SÜRPRİZ GÖRÜŞME

Erdoğan konuşmasının ardından Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın odasına giderken gazetecilerin, HDP'nin Meclis'in açılış törenine katılmadığını anımsatan gazetecilere "Onların yeri Kandil biliyorsunuz" dedi. Daha sonra Kahraman'ın odasında Başbakan Binali Yıldırım, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'la biraraya geldi.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumlarınız editör onayından geçtikten sonra yayınlanacaktır. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Yapılan yorumlardan yazarları sorumludur. Kurumumuz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.